Dolar 34,2229
Euro 37,5343
Altın 2.877,97
BİST 9.113,53
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van 23°C
Az Bulutlu
Van
23°C
Az Bulutlu
Per 22°C
Cum 22°C
Cts 20°C
Paz 19°C

Oya Karabacak Yazdı Mahsun Bir Sümbül

25 Haziran 2022 21:14 | Son Güncellenme: 25 Haziran 2022 21:28

 

Keşke ailem benim arkadaşım olsaydı diyordu durmadan , keşke ailem benim arkadaşım olsaydı !

….

 

Uzun bir çalışma sürecinden sonra yapacağım tüm işleri bitirip hiç tanımadığım bir mahalleye yerleşip orada biraz kafa dinlemeye karar verdim. Birkaç haftalığına çıkacaktım bu yolculuğa. Kafa dinledikten sonra belki yeni insanlar tanırım diye düşünüp geçtim evime. Bir süre  kendimle başbaşa kaldıktan sonra artık mahalledekilerle tanışma zamanı geldi diyerek gittim mahalle kahvesine . Mahallenin muhtarı Ali dayı karşıladı beni orada .

“Biz buraya gelen herkesi dost biliriz gel otur şöyle ” dedi .Oturduk sohbet ettik bir süre .

“Ben İstanbul’dan geldim Ali dayı , mahalleniz insanın dinlenmesi için çok güzel bir yer.”

“Öyledir , öyle .. güzeldir mahallemiz , 30 senedir burada yaşıyorum bu otuz senede elbette ufak tefek tartışmalar oldu ama büyük çapta bir sorunla karşılaşmadık çok şükür , severiz mahallemizi . Sen de hoş geldin evladım ” dedi bana . Sevmiştim mahalleyi. Sıcak kanlı insanlarla doluydu. ” Hoşbuldum “dedim gülümseyerek . Ali dayı tanıtmaya başladı bana kahvedekileri.” Bu Mustafa girişteki iki katlı evde oturur iki çocuğu var , bu Ahmet Mustafa’nın evinin yanındadir evi…” diye diye anlattı bir bir. Bir kişiye gelince durdu . Ne soyleyecegini bilemiyor gibiydi . “Bu da Mahsun.”dedi sonunda. Eliyle işaret ederek “şuradaki evde oturur . ” Dedi ve bitirdi . Ali dayı dedim “Onun hakkında söyleyeceğim başka bir şey yok mu ?”

“Yok .” dedi .” 5 yıl evvel geldi buraya , konuşmaz bizimle . Sabah gelir oturur ,kendi kendine konuşur , akşam evine geçer.  Bir tek müzik çalınca kulak kesilir , dikkati buraya yönelir onun dışında biz burda yokuz gibi kendi dünyasına dalar. Karışmayız biz de .”

Çok hüzünlü duruyordu uzaktan bakınca . Daha o anda ilgimi çekmeye başlamıştı. Kendiyle konuştuğunu ben de fark etmiştim . Yavaşça yerimden kalkıp onun ne söylediğini azıcık da olsa duyabilecegim bir yere geçtim . Duyduğum şey sarstı beni :

” keşke ailem benim arkadaşım olsaydı !’

Benim adama baktığımı gören Ali dayı “konuşmaya çalışma konuşmaz o “demeye başladı. “Delidir. “dedi biri . Deli diye konuşmaya veya birilerine sesini duyurmaya hakkı yok mu dedim içten içe . Söylediği şey benim çok ilgimi çekmişti .” Ne yapar buralarda?” diye sordum.” Yıllardır burada oturuyor , öncesinde neredeydi ,ne yapardı bilmiyoruz .   hiç konuşmaz bizimle. Adını bile bilmeyiz .  Zamanında çok sorduk. Cevap alamayınca biz de Mahsun ismini taktık . Sonra onu  kendi haline bıraktık  . ”

İlk kez karşılaştığım için davranışları ilgimi çekti haliyle . Mahalleli alışık olduğu için söylediklerine hiç kulak asmıyordu,’ nasılsa deli’ deyip başlarından savıyorlardı. Onlar böyle yaptıkça Mahsun’a olan merakım artmaya başladı . Mahsun’un oturduğu yerden “Keşke ailem benim arkadaşım olsaydı ..” deyişini art arda duyuyordum. Bu,  sıradan birinin söyleyeceği söz değildi benim için . Sıradan insanlar bunu söyleme gereği duymazlar çünkü. Bunun altında yatan sebepler neler , durduk yere nasıl böyle bir söz söylenir diye merak ederken Mahsun’la ilgili olayları öğrenme isteğiyle yanıp tutuştum.Mahalleli bir şey bilmiyordu hakkında. Merakımı giderebilecek tek kişi vardı: Mahsun.

Uzaktan bakınca mahallelinin verdiği ismin ne kadar yakıştığını düşündüm . Adı gibi mahsun. Birkaç gün sadece onu gözlemledim. Konuşmadım . Hangi türküye tepki verecek acaba diye de merak ediyordum . Türküler çalmaya devam etti . Her değiştiğinde Mahsun’a daha dikkatli baktım . Dört veya beş türkü sonrasında Mahsun ‘un yüz ifadesi değişti ve dikkat kesildi .

Çalan türkü , Hasretinle yandı gönlüm.

Ben Mahsun’u, insanlar beni gözlemliyordu. Mahsun kendine, ben Mahsun’a odaklanmıştım. Kahvedekiler için ikimiz de onlarla iletişim kurmayan insanlar olmuştuk .

Mahsunla biraz zaman geçirmeye başladım . Ben onunla  zaman geçirdikce insanların benim hakkımda  ‘bu da mı delirmeye  başladı ‘ dediklerini duyuyor gibiydim . Düşüncelerine , söylemlerine  hakim olamayan insanların zalimliği her zaman olduğu gibi burada da can yakıyordu. Söylenenleri duymazdan gelmeye  karar verdim . Tek odağım Mahsun olmaya başladı . Ona sorular soruyordum , tanımak istiyordum, tanımak , sadece tanımak .

Başlarda benden kaçıyordu . Uzunca bir süre onu rahatsız etmemeye çalışarak onunla iletişim kurmaya çalıştım . Kolay olduğunu söyleyemem . Onun gözlerinde gördüğüm hüznün sebebini öğrenmek için Mahsun’u tanıma konusunda  ısrarcıydım.Günler geçti konuşmadı.  Zarar vermeyeceğimi anladıkça o da benimle zaman geçirmeye başladı .Başlarda hiç konuşmadan sadece yanında oturuyordum ,çok hüzünlü olduğunu hissettiğim anlarda elimi omzuna atıp yanında olduğumu hissettiriyordum. Konuşmaya başladım bir zaman sonra . Gördüğümüz çiçeklerden bahsediyordum. “Bak biliyor musun Mahsun bu sümbül. bu mevsimde çok güzel olur . Sıcağı ve suyu çok sever . İyi bakarsan kokusu etrafa daha güzel yayılır . Hatta evimin her köşesinde böyle güzel kokan çiçekler bulunur . Kendimi de bir yönden sumbule benzetiyorum. Çünkü ben de sıcağı ve suyu çok seviyorum . Bu yüzden onlara bakmak beni çok rahatlatır.”

Mahsun sadece dinliyordu. Soru sormaya başladım sonra . Başlarda  sorduğum hiçbir  soruya karşılık bulamıyordum tabi ama bir yerlerde onunla konuşabileceğimi hissediyordum  . Zamanla karşılıklı konuşmaya başladık .  Benimle iletişim kurmaya başladıktan sonra ” Mahsun” dedim “nelerden hoşlanırsın?”

” Ben maskotları çok severim.”dedi, araya uzunca bir nefes sığdırarak  “bir de arkadaşlarımı. Gerçi bana deli diyorlar, şu an hiç arkadaşım yok ama zamanında vardı.”

Sonra sustu . Merakımı her geçen gün nasıl böyle körüklüyordu hayret ediyordum . Sonrasında sorduğum sorulara cevap alamadım ama bu bile bizim iletişimimiz adına cok güzel bir adımdı . Israr etmedim . Bu arada mahalleden gitme vaktim yaklaşıyorken birkaç gün daha kalıvereyim dedim. Mahsunla konuşmak , konuşmadığım zamanlarda da gözlem yapmak bana çok iyi geliyordu . Yavaş yavaş benimle de konuşmaya başlamıştı nasılsa. Konuşmamız günlerce çiçeklerden , şarkılardan ,türkülerden oldu . Ben anlattım Mahsun dinledi. Zaman ilerliyordu , günler geçiyordu.

Sonra bir gün Mahsun’un, “sana bir soru soracağım.” deyişiyle, sonunda konuşabilmesinden dolayı gizleyemediğim sevincimle : “Oh be Mahsun! Sonunda etrafımızı neşelendirip bizi sümbül kokusuna kavuşturdun.”

Hafifçe gülümsedi , gülümseyişi uzun sürmedi. Hemen eski hüznüne geri döndü  ve sordu: “Bana en yakın arkadaşını anlatır mısın?”

Sorusunu garipsedim ama anlatmaya da başladım . Arkadaşım kimdir, neler yapar, nelerden hoşlanır, hangi durumlarda neler hisseder. . Art arda sordu, ben de bir bir anlattım . Sonra bana “babanı anlatır mısın ?”dedi. Babamın işini, kaç yaşında olduğunu söyledim . Baban şu gibi durumlarda nasıl hisseder diye bir soru yöneltti örneklendirerek ,o an donakaldım. Söyleyecek hiçbir şey bulamadım.  Babamı gözümün önüne getirdim ve düşünmeye başladım . Benim arkadaşımın ne hisseder sorusuna hiç düşünmeden cevap verdiğimi gördü ama babam ne hisseder sorusunda düşünme gereği hissettim . sahi babam ne hissederdi?

Mahsun bu soruda çok düşündüğümü görünce :

“öyleyse bana anneni anlat “dedi.  annem hakkında bildiklerim biraz daha fazlaydı ama hâlâ yeterli değildi .

“Kardeşlerini anlat .”dedi .

Uzunca bir düşünme sürecinden sonra “Mahsun ne olursun dur.” dedim “ne yapmaya çalışıyorsun?”

işte o zaman anlatmaya başladı :

“Ben bu şehirde yaşamıyordum . Buraya Bursa’dan geldim . Nasıl geldim bilmiyorum.  Yürüdüm, yürüdü.  Hiç durmadan sadece yürüdüm. Bursa’da bir ailem vardı. Bayramda aile ziyaretlerine gitmek için yola çıkmıştık . Ben tabi o an ailemle akraba ziyaretine gitmeyi değil arkadaşlarımın yanına gitmeyi daha çok istiyordum . Ailem ısrar edince bindim arabaya, onlarla birlikte yola çıktım .Yolda sürekli söyleniyordum ve arkadaşlarimla konuşuyordum. İki kardeşim vardı. Aylin ile Burak. Onlarla çok fazla sohbet etmezdim . Hatta bazen kız kardeşim:

“Abi keşke biz de senin arkadaşın olsaydık belki bizimle daha fazla konuşurdun .” derdi. Gülümserdim sadece . Şaka sanıyordum . Bunun dışında pek de muhabbet olmuyordu esasında . Akrabaların mahallesine varmaya çok az kalmıştı. O sırada ben yine bir arkadaşımla konuşuyordum telefonla tabi . Arabada ‘Hasretinle yandı gönlüm ” çalıyor . Bak en sevdiğin şarkı geldi dedim arkadaşıma . Lafımı henüz bitirmeden bir fren sesi duydum , bu sesle bizim bağırışımız bir oldu . Araba yandan bize öyle bir çarptı ki aracımız başladı takla atmaya . Ben annemin çığlıklı sesini en son o zaman duydum.Babamın korku dolu yüzünü en son o zaman gördüm . Ben en son o zaman kardeşlerimi korumaya çalıştım. Gerisini hatırlamıyorum. Ne kadar süre baygın kaldım bilmiyorum .Müthiş bir baş ağrısıyla gözlerimi açtım , her tarafta siren sesleri ve tanımadığım birçok insan yüzü ..  “Anne!” dedim güçlükle,  “Annem nerede ?”

Bana bakan biri parmağıyla beni işaret ederek ve yüksek bir sesle “Kendine geldi !.’dedi. Bana doğru hızla koşan iki sağlık personeli gördüm

“Annem nerede ?”

Cavap yok.

“Babam , kardeşlerim ?”

Yine cevap yok . Ağlamaya başladım . Kendim de acı içerisindeydim ama benim annem nerede ? O olsa benim acım hafifler . Ne olur annemi gösterin, babamı göreyim , kardeşlerimi göreyim diyorum ağlayarak. Kimseden cevap yoktu. Ambulansa aldılar beni, bir hastaneye götürdüler . Annem , babam kardeşlerim … Ben hepsini o kazada kaybettim . Hastanede aldım haberlerini . Yaralı olduğum için de hastaneden çıkamadım .Yaralıydım evet ama ben kalbimin vücudumdaki yaralardan daha fazla  acıdığını ilk defa hissediyordum. İnsan böyle bir acıyla nasıl yaşayacaktı, bilmiyordum . Bir günde tüm ailemi kaybettim benim o gün kalbimi aldılar, gömdüler onlarla beraber toprağa .Onların yokluğu her geçen gün öldürüyor beni.”

İki damla yaş aktı gözlerinden bunları söylerken .

“Hastaneden taburcu olduktan sonra evimize gittim son defa . Kokladım her birinin kıyafetini tek tek . Tek bir şey aldım evden . Hepimizin fotoğrafının üzerinde olduğu bir maskot. Geriye kalan her şeyi bıraktım öylece . yürümeye başladım . Yürüdüm, yürüdüm. Kaç gün kaç gece yürüdüm hiç bilmiyorum . Yürürken sadece ailemi tanıyamamanın üzüntüsünü içimden atmak istedim. Ben yürüdükçe üzüldüm ,üzüldükçe yürüdüm. Buraya kadar geldim.Kahvedeki müziği duymasam hâlâ yürüyecektim . Beni burada tutan ailemle birlikte dinlediğim son müzik oldu.  Yıllar oldu buradayım bu sürede düşündüğüm tek şey ise keşke ailemi daha fazla tanısaydım. Keşke, keşke . ”

Bunları anlatırken ne kadar acı çektiğini gördüm . Her cümleye başladığında iç çekiyordu . O kadar içli anlatıyordu o kadar derindi ki hissettikleri o anlattıkça ben ağladım. Ağladım çünkü söyledikleri doğruydu . Ben de ailemi tanımıyordum . Bu sözün ağırlığıyla düşünmeye başladım . Düşüncelerim yorgunluğa dönüştü . Uyuyakalmışım o  arada . Gözlerimi açtığımda Mahsun yoktu . Bir not ve bir sümbül  vardı yanı başımda.

“Keşke ailem benim arkadaşım olsaydı . ”

Anlaşılan gitmişti Mahsun ve geleceği de yoktu. Benim de gitme vaktim gelmişti. Mahsun’dan bana kalan o küçük not kağıdını ve güzelim sümbül çiçeğini de alıp arabanın ön koltuğuna koyarak yola çıktım. Yolum uzundu, açtım radyoyu. “Hasretinden Yandı Gönlüm” çalıyordu…